MUHARREMGÜNAY


TARIH TÜRKES’I HER ZAMAN HAKLI ÇIKARDI


TARIH TÜRKES’I HER ZAMAN HAKLI ÇIKARDI Muharrem GÜNAY SIDDIKOGLU

 

Türk Dünyasi’nin bilge lideri Türkes’in hiç süphesiz en önemli özelligi tarihi çok iyi bilmesi ve okumasidir. O, Rusya ve Moskof tehlikesi hakkinda çok önemli tespitlerde ve uyarilarda bulunmus ve “Moskoflarla çarpismamiz kaçinilmaz bir kaderdir. Onlarin doymak bilmez hirslari, kendi baslarini yiyecektir. Girisecegimiz savasta onlari mutlaka yenecegiz. Çünkü biz Türklügün ezeli ve ebedi haklari için dövüsecegiz. Çünkü biz “Ya Istiklal Ya Ölüm” parolasi ile çarpisacagiz (Türkes, 1978, s.15)” demistir.  Onun tespitlerinde ve uyarilarinda ne kadar hakli oldugu bu gün bir kez daha, Rusya’nin Ukrayna’yi iskâl girisimi ile ortaya çikmistir.

Türkes, Rusya’ya ve Rus Çari Deli Petro’nun “Sicak denizlere inmek” konusundaki vasiyetine dikkat çekerek; “Rusya, Çarlik devrinde, dünya hâkimiyetini kurmak, sicak deniz ve iklimlere sahip olabilmek için kendisine ülke ve milliyetiyle büyük bir engel olan Türkleri ortadan kaldirmak amaciyla, bize 13 defa savas ilan etmistir. Dünya hâkimiyetini kurmak, Türkiye’yi ortadan kaldirmak amaci, 1917 komünist ihtilalindan sonra da, Sovyet hükümetleri tarafindan takip edilmis, 1945’de ülkemizden toprak (Kars, Ardahan, Marmara Bogazlarinda üs) istendigi gibi, Ankara’da kendisine dost ve güvenilir bir hükümet de istenmistir  (Türkes, 1978, s. 130-131) diyerek gelecek nesilleri Rus tehlikesine karsi uyarmistir.

            Bölgemizde Rusya ile yasanmis, halen yasanmakta ve gelecekte de yasanacak olan mücadeleye dikkat çeken Türkes bu konuda tarihi uyarisini söyle yapmaktadir:

            “Biz Türk birligi ülküsünü yine sanli bir bayrak gibi göklere yükselterek tasiyoruz.

Bu ülkü her zamandan daha ziyade, bu gün Türk milleti tarafindan daha önemle anlasilmaktadir. Moskoflarla çarpismamiz kaçinilmaz bir kaderdir. Onlarin doymak bilmez hirslari, kendi baslarini yiyecektir.

Girisecegimiz savasta onlari mutlaka yenecegiz. Çünkü biz Türklügün ezeli ve ebedi haklari için dövüsecegiz. Çünkü biz “Ya Istiklal Ya Ölüm” parolasi ile çarpisacagiz (Türkes, 1978, s.159).

            Merhum Bilge liderimiz Türkes’in, Rusya konusundaki tespit ve uyarilarindaki hakliligi bu gün Rusya’nin Ukrayna’ya saldirmasi ile bir kez daha ortaya çikmistir. Yarin Rusya’nin ayni sekilde bizden de toprak istemesi ve Türkiye’ye saldirmasi her zaman ihtimal dâhilindedir.

 

             Tarih Türkes’i Her Zaman Hakli Çikardi

 Türklük ve Türk Dünyasi denince, her Türk’ün aklina Alparslan TÜRKES gelmelidir. Çünkü Türk Dünyasi’nda O’nun gibi Türklüge his ve heyecan veren lider ve fikir adami çok az yetismistir. O’nun fikir ve düsünceleri 1960’lardan beri Türklügün yoluna isik tutmaktadir.

Sayin TÜRKES, Türk Devlet Baskanlarinda bulunmasi gereken, Alplik, Bilgelik, Erdemlilik, Cömertlik, Bozkurtluk, Gönül adami olmak, Ileri görüslülük gibi özellikleri üzerinde toplamis bir liderdi. O, Oguz Han, Çiçi Han, Bilge Kagan,  Sultan Tugrul BEY, Osman Gazi, Sultan Fatih Sultan Mehmed Han, Yavuz Sultan Selim ve Atarürk gibi “Bilge Liderler Ve Basbuglar” zincirinin en önemli halkalarindan birisidir.

            Merhum TÜRKES, henüz ögrencilik yillarinda iken; Dünya üzerinde yasayan milletler ailesinin en serefli ve en büyük üyelerinden birisi olan Türk Milleti’nin varligini sürdürebilmesi ve tarihteki sanli yerini tekrar alabilmesi için yeni bir mücadeleye atilmasinin geregine inanmisti. Gerek askerlik gerekse siyasi hayattaki mücadelesi onun bu inancinin eseridir.

            Basbug Türkes' in hedefi, "Türk Milleti'ni çaglar üzerinden siçratarak, ilimde, teknikte, ahlakta ve maneviyatta bütün milletlerin en ön safina geçirmekti." O' da Atatürk gibi : "Az zamanda çok büyük isler basarmak" tan yana idi.

O bu mücadelesinde "Islam iman, ahlak ve faziletine, Türk kültürüne ve Türklük suuruna" dayaniyor;

Türk Milletine inaniyor, güveniyor ve söyle diyordu : "Türk milletinin binlerce yillik tarihi boyunca yenilmez olmasini saglayan ve bu güne kadar her felaketin üstesinden gelerek, her tehlikeyi çigneyip üstüne çikmasini saglayan bazi milli vasiflari, gelenekleri ve inançlari vardir; karakteri vardir.

Bunlarin basinda: "asla yenilmeyi kabul etmemek, asla maglup olmayi kabul etmemek, boyun egmeye ve maglup olmaya karsi çikmak" görüsü ve karakteridir. Teslim olmayi ret, maglup olmayi ret yenilmezligin sirridir.

Durum ne kadar karanlik olursa olsun, ne kadar imkânsizliklar içerisinde bulunursak bulunalim, asla yenilmeyi kabul etmemek, asla teslim olmayi kabul etmemek Türklügün ezeli siaridir." Sizlere kolay bir basari vaad etmiyorum. Kisa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çikmasinlar.

Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karsimiza menfaat teklifleri, tehditleri ve daha bir yigin engel çikacaktir

. Bu çetin yola dayanabilecekler, bizimle gelsinler.

Cesur olanlar, kuvvetli olanlar, gerçekten inananlar kafilemize katilsinlar.

            Bu hareketi sirtladik, hedefe dogru yürüyoruz. Bana bu serefi verenlere tesekkür ederim.

Düsüncelerimizden taviz vermeden sapmadan yürüyoruz. Egilmeden, eskisinden daha hizli olarak hedefe kosuyoruz.

Bizler, geçici ikballere, menfaatlere yenilmedik. Inanmis kisiler yenilmez. Bu ruh ve suurla gidiyoruz.

Istikbale inanarak ve güvenerek bakiniz. Hedefin alinacagindan asla süphe etmeyin.

            Kosan elbet varir, düsen kalkar,

            Kara tastan su damla damla akar.

            Birikir, sonra bir gümüs göl olur.

            Arayan hakki en sonunda bulur.

            Merhum TÜRKES, bir iman ve ahlak abidesiydi. O, "Türk milletine Bizans'tan geçme gevseklik, laubalilik, dedi -kodu, fitne fesat, terbiyesizlik, birbirini begenmemek, sir saklamamak, rastgele laf söylemek gibi kötü huy ve hastaliklara siddetle karsi çikar ve “benimle dava arkadasligi edecekseniz; her seyden önce yüksek vasifli Türk olmaya mecbursunuz"  derdi. Sözün ayaga düstügü, yüksek vasifli Türklerin azaldigi bir dönemde, Basbugumuzun bu sözleri her ülkücünün kulagina küpe olmalidir.

Türkes’e göre, “Ülküler adim adim gerçeklesir. Ülkülerin gerçeklesmesi yolunda bir takim hedefler vardir.

Türk tarihinde bu hedefler her zaman olmustur ve “Kizilelma” sözüyle ifade edilmistir. “Kizilelma” ülkü yolunda kat edilmesi gereken mesafeyi, alinmasi gereken hedefi gösterir. Ülküler bir insanin ömrü içinde gerçeklesmeyebilir. Fakat milletin hayati içinde bu hedeflere varilabilir.

Sunu hatirdan çikarmayiniz ki, ülküsüz insan çamurdan farksizdir” (Türkes, 1978, s.146).

Türkes, Türkçülük hakkinda bilgiler verirken, “Türkçülügün, Hiristiyan ve Musevî bütün yabanci unsurlarin Türklere karsi gösterdikleri sistemli ve nankörce bir düsmanliktan ve hiyanetten dolayi, Türklerin kendi vatanlarini korumak kaygusundan dogdugunu” (Türkes,1978, s.154) belirttikten sonra Türkçülügün ne gibi bir mana ifade ettigini ve dogus sebeplerini açiklamistir:

            “Osmanli tarihine söyle üstün körü bir göz atildigi takdirde görülür ki, hiçbir zaman devletin siyasetinde ve Türk sosyal hayatinda sovenizme varan bir milliyetçilik hâkim olmamistir.

Degil yalniz küçük memuriyetlere, sadrazamlik gibi en yüksek makamlara bile her soydan insanlar getirilmistir.

Tanzimat’a kadar yurt içerisinde diger dinlere ve milliyetlere karsi, o devirlerde hiçbir memlekette bulunmayan ve asiri sayilabilecek bir müsamaha hâkim olmustur… Türkler ancak, gösterdikleri sonsuz müsamahalardan ve lütuflardan sonra gördükleri sitemli düsmanlik ve hiyanetlere karsi bir reaksiyon göstermek zorunda kalmislardir. Türkçülük ve Türk milliyetçiligi, Yunan, Bulgar, Sirp, Ermeni, Arnavut, Arap ve diger unsurlarin milliyetçilik ve ayrilik duygularinin tesiri altinda, bir nefis korumasi gayesi ile meydana gelmis ve hiçbir zaman haksiz ve tecavüzkâr olmamistir (Türkes, 1978, s.155).

Türk milliyetçiligi hareketinin merhum lideri Alparslan Türkes; Türkçülük ve milliyetçilik anlayisimizi asagidaki sekilde açiklamistir:

  “Türkçülük, milliyetçilik anlayisimiz; manevi suurlanmaya dayanir. Bu temel üzerinde Türklük suuruna erismis, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapik ölçülere özellikle mezhepçilige, cografyaciliga, laboratuar irkçiligina inanmiyoruz.

Baska milletleri küçük gören, dünya barisini tehlikeye koyan antropolojik irkçilik Türk Milliyetçilik ülküsünün disindadir.

Milliyetçilik anlayisimiz, maneviyatçi, akilci, demokratik, çagdas bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler irkçiliginin komünist irkçiligin, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist irkçiligin karsisindayiz (Türkes, 1978, s.59).

 

  “Türk Milliyetçiligi ne demektir? Türk Milliyetçiligi, Türk Milletine karsi beslenen derin sevgi, baglilik duygusunun, müsterek bir tarih ve müsterek hedeflere yönelme suurunun ifadesidir.

Türk Milliyetçiligi insani duygularla beslenen bir anlayistir. Türk Milliyetçiligi kin ve garazi esas almayan, sevgiyi esas alan bir düsünce tarzidir. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanini sevmek ve milletinin tehlikelere karsi korunmasi için her fedakârligi göze almak duygusu ve düsüncesidir  (Türkes, 9 Isik, s.88).

 

  Türk Dünyasinin yetistirdigi en önemli bilge lider ve devlet adamlarindan birisi olan Türkes’e göre;  Türk Birligi ülküsü, yeryüzündeki bütün Türklerin bir millet ve devlet halinde, bir bayrak altinda toplanmasi ülküsüdür. Bunun tahakkuku, bazi kimselere ilk bakista imkânsiz gibi görünebilir

. Birçok kimseler bunu zararli bir hayal (ütopi) olarak da vasiflandirabilir.

Fakat unutmamak lazimdir ki, her hakikat önce hayâl ile baslar. Yine hatirlatmak gerektir ki, 1919 yilinda hür ve müstakil bir Türkiye kurmak için Anadolu’da dünyanin galiplerine karsi savasa girismek de çilginlik ve hayâl diye vasiflandirilmisti.

Fakat inanmis ve kendilerini bir ülküye vermis olanlar, yurdu kurtarmaya ve müstakil bir Türkiye meydana getirmege muvaffak oldular. Türk birligi de sistemli çalismak, firsat kollamak ve her seyden önce Türkiye’yi korumak ve yükseltmege çalismak suretiyle bir gün elbet hakikat olacaktir

(Türkes, 1978, s.156). Böyle bir ülkü, halka ve bilhassa gençlige heyecan ve hiz kaynagi olur ve Türkiye’nin kalkinmasi için daha çok çalismayi saglar. Sonra Ruslar “Panislavizm” Islâv Birligi, Almanlar “Pancermanizim” Cermen Birligi, Araplar, Arap Birligi, Yahudiler, Yahudi Birligi, Yunanlilar, “Enosis” diye Kibris’i isteyerek Yunan Birligi pesinde kosarken, Bulgarlar, Bulgar Birligi diye Makedonya ve Trakya üzerinde bos iddialarda bulunurken Türklerin (o zamanki sayi ile) 150 milyonluk kendi öz kardesleri arasinda bir birlik kurmak istemeleri neden günah sayiliyor? Her millet için millî birlik kurmak mukaddes bir hak kabul edildigi halde, bu hak neden Türkler için taninmasin? (Türkes, 1978, s.158).

            Tarihi Türk Devlet Felsefesine ve Türklerdeki tek devlet anlayisina dikkat çeken Türkes’ göre: “Türkler tek devlet fikir ve tatbikatina en erken erismis bir millettir. Millet ve milliyet suuru, bölgecilik, asiretçilik, mezhepçilik gibi meselelerin daima üstünde olmustur.

Hattâ Türklerin, Asya, Avrupa ve Afrika’da büyük imparatorluklar kurdugu çaglarda bile devlet yine de tek olarak kabul edilmis, Dogu’daki “Karakurum Han” bütün Türk âleminin büyük hakani sayilmistir. Fatih’in Istanbul’u fethini müteakip büyük hakanalik Bati’ya geçmistir (Türkes, 1978, s.123). Türkler Kostantiniyye Polis'i Feth edince adina "AKKURUM" demislerdir.

 Orhun nehrinin kaynaklarini içine alan bütün ova, dag ve ormanlar Eski Türklere göre kutsaldi. Cengiz Han döneminde bu bölgeye "Karakurum"  adi verilmistir. Hun Türklerinin bassehri "Ejderler Sehri", Göktürklerin baskenti "Ötüken", Uygur Türkleri'nin baskenti "Ordubalik", Cengizhan'in baskenti "Karakurum" hep bu bölge içinde kurulmustur.

Bu günkü Mogolistan sinirlari içerisinde yer alan Karakurum bölgesi, Orhun Yazitlarinin da içinde bulundugu “Ötüken Bölgesi” veya “Orhun Bölgesi”, cografi ve stratejik konumu sebebiyle tarihin her döneminde Türk kaganliklarinin ve Imparatorluklarinin merkezi olmus ve bu bölge kutsal sayilmistir.

Eski Türk inanisina göre, Ötüken/Karakurum bölgesine hanlik otagini dikmeyenler Orta Asya'daki Türk boylarini etrafinda toplayamiyorlardi.

Ebedi bir devlete sahip olmak için devletin merkezi mutlaka Ötüken olmaliydi.

  Türkes’in Türk Cihan Hâkimiyeti, Nizâm-i âlem ve Türklerin dünya barisina ve medeniyetine katkilari hakkindaki görüs ve düsünceleri ise söyledir:

 “Türk milletinin insanlik tarihinde ve medeniyet hayatinda daima üstün bir yeri ve vazifesi olmustur. Türk milleti içine kapanik, cihan ve insanlik bütünlügünden tecrid edilmis bir hayata hiçbir zaman iltifat etmemis, cihan sümul bir hayati kit’alar üzerinde “Cihan Devletleri” kurarak yüzyillar boyu sürdürmüstür. Yogun bir medeniyet kuruculugu ve tasiyiciligi yapilmis hak, adalet ve nizam fikri, teskilatçilik üstünlügü ile insanligin hayatina daima müspet yön verilmis mutluluklar saglanmistir. Milletimizin seciyesindeki sakli bulunan Yaratici Kudret’in lütfu olan meziyetler, Türk milletini her engeli asmaya, her zorlugu yenmege yeterli kilmaktadir. “Türklük beseriyet için müspet ve ilâhi bir misyona sahiptir.

Bu günkü gençligin milli suurla uyanarak titreyip kendine dönmesi Türk milletini yeni bir gelecege dogru uçuracaktir” (Türkes, 1978, s. 77-78).

Tarihte 8 büyük “Cihan devleti” nin 3’ü Türkler tarafindan kurulmustur. Bunlar”Cengiz Imparatorlugu”, “Büyük Selçuklu Imparatorlugu” ve Osmanli Imparatorlugu”  dur. 8 imparatorluk kuran 5 milletten biri olan Türkler, tek basina 3 imparatorluk kurdugu halde, onlari 4’ü ancak 5 imparatorluk kurabilmislerdir (Türkes, 1978, s. 162). Bu listeye, Saka-iskit, Asya Hun, Avrupa Hun, Gök-Türkler, Timurlular, Gazneliler, Memluklüler gibi büyük devlet ve imparatorluklari da dâhil edebiliriz.

            Türk devletinin ilkesi ve Türk milletini ülküsü Cihan Sulhu ve Nizam-i âlem temininde tecellî etmistir. Nizam, adalet ve baris ülküsü ile cihad eden bir millet süphesiz baska kavim, din ve irklara düsmanca davranmazdi, onun için de davranmamistir.

Katliam (Jenosit) Türk tarihinde mevcut degildir. Ispanya’dan kovulan Yahudi, ülkesini kaybeden Polonyali, mezhebi horlanan Rus (Malakan) Osmanli Türk devletine siginmis, himaye ve adalete mazhar olmustur.

Böyle bir tarihin eseri olan Türk cemiyetinde baska din veya irka mensup kimseleri imha etmek gibi bir düsüncenin tatbiki mümkün degildir (Türkes, 1978, s.124).

            Hedef Bati Medeniyeti Degil Türk-Islâm Medeniyeti’dir

 

Türkes, yönünü Bati’ya sirtini Dogu’ya dönenlere, teslimiyetçi bir politika takip edip, yabancilardan yillarca emir ve icazet alanlara karsi durmus ve söyle seslenmistir:

            “Hedefimiz Bati medeniyeti degil, Türk-Islam medeniyeti ve cihan teknigidir. Ilim ayda da olsa gidip alacagiz. Fakat Türk-Islam Medeniyetinden ebediyen ayrilmayacagiz. Unutmayiniz ki, omuzlarimizda Türk milletinin yüce kaderini, Türk milleti de insanligin kaderini tasiyor. Bunun için ecdadimiz, asirlarca Nizam-i Âlem Ülküsüne gönül, kafa ve kan vermislerdir (Türkes, 2018, 9 Isik, s.279).

 

Hak, Kuvvetlinin Degil, Haklinindir

 

Her türlü emperyalizme, komünizme, fasizme, insanin insani sömürmesi demek olan kapitalizme, haksizliga ve zulme karsi savas açan Türkes her zaman haktan ve adaletten yana olmus lekesiz ve gölgesiz bir adalet anlayisinin yurtta ve dünyada tesis edilmesini savunmustur.  Dünya üzerindeki milletler

“Milletlerin birbirinden merhamet ve sefkat umarak yasamalari mümkün degildir. Insanlar gibi milletler de kendi güçlerine ve kendi çalismalarina güvenmek zorundadirlar. Bir milletin çikarlarini koruyabilmesi ve kendi insanlarini refahli, huzurlu, güven içinde yasatabilmesi her seyden önce, kendisinin çalismasina ve güçlü olmasina baglidir.

Dünya üzerinde çok eskiden beri hüküm sürmüs olan ilke ve kanun bu gün de yine hüküm sürmektedir.

Bu ilke, bu kanun milletler arasi münasebetlerde “Hak kuvvetlinindir” kanunudur. Hakli olanin kuvveti yoksa hakkini almasi, hakkini saydirmasi mümkün olmamaktadir. Eski çaglarda da mümkün olamamistir. Bugünkü dünya üzerinde de mümkün degildir  (Türkes, 1978,25).

            Dünya Nizâmi Ancak Hak ve Adâletle Saglanir

Âlemin nizaminin –Nizâm-i âlem’in ve dünya barisinin ancak hak ve adalet üzerine insa edilecegine dikkat çeken Türkes, bu konuda su görüslere yer vermistir:

            “Biz her seyden evvel hakka, adalete saygili ve hakkin, hukukun hâkim olacagi bir toplum düzeni istedigimiz gibi, hakkin, hukukun ve adaletin gölgesiz bir sekilde hüküm sürecegi bir dünya nizami kurulmasini da istemekteyiz.

Bütün milletlere, bütün insanlara sadece hak, hukuk ve adalet esaslari ile muamele saglayacak münasebetleri bu esasa göre yönetecek bir düzenin kurulmasini istemekteyiz.

Böyle bir düzenin gelmesini dilemekteyiz. Fakat bizim bu iyi niyetlerimiz, bu iyi dileklerimiz, bu gün yeryüzünde hükmünü icra etmekte olan hak kuvvetlinindir ilkesini degistirmeye yetmemektedir.  Bunu degistirebilmemiz için de millet olarak bizim güçlü, sözünü gerektigi zaman her yerde kabul ettirebilecek bir varlik haline gelmemizle ancak mümkün olur” (Türkes, 1978, 28-29).

            Adâleti Çigneyen Insâniyeti Çignemis Olur

Bilge lider Türkes, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yargilanmis oldugu 12 Eylül mahkemelerinde bile susmamis ve zulme karsi adaleti savunmustur: 

 “Islâmî, insanî, millî ve medenî bir prensip olarak milletimizle birlikte biz iman etmisizdir ki adâlet mülkün temelidir.

Zulme sapan, adâlete gölge düsüren, mülkün, yani devletin temellerine dinamit koymus olur

. Adâleti çigneyen insaniyeti çignemis olur, Islâmiyet’i çignemis olur! Zulüm ve adâletsizlik her seyden önce Allah’a isyandir. Inanci olmayanlar, kalbi mühürlü ve küfürle kararmis olanlar bilmeseler ve inanmasalar da büyük Türk milleti böyle bir isyani bagislamaz. Türk milletini zulümle idare etmenin, adâletsizlige razi ve ram etmenin imkâni yoktur.

Milletimizden aldigimiz bu ilham ve inançladir ki biz, her zaman ve her yerde “lekesiz ve gölgesiz bir adâletin” savunucusu olmusuzdur. Mücadelesini yaptigimiz degerlerin basinda “lekesiz ve gölgesiz bir adâlet” siari yer almistir. Hakka riayet ve adâletle hükmetmek de sahislarimizi çok asan, millî ve ilahî bir mesuliyet davasidir. Huzur-u ilahîye yüz akiyla çikmaktan baska bir endiseye gönlümde yer yoktur.

Hiçbir beserî kudret önünde egilmem. Kimsenin merhamet ve insafina sahsen ihtiyacim yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalniz mülkün temeli olan adâlet naminadir, yalniz milletim ve devletim içindir” (Sari, 2016, s.70-71).

            Bilgi Toplumunu Hedeflemisti

 

  Basbug Türkes’in hedefi; Türk Milleti’ni çaglar üzerinden siçratarak, ilimde, teknikte, ahlakta ve maneviyatta bütün milletlerin en ön safina geçirmekti.

 

Türkes, bilime teknolojiye, bilimsel çalismalara çok büyük bir önem veren bir liderdi. Onun içindir ki “ ilimciligi “ besinci ilke, “Gelismeciligi“ de sekizinci ilke olarak “DOKUZ ISIK“ doktrinine koymustur. Basbugumuz, endüstriyel ve teknolojik alandaki gelismelere de ayrica önem verdigi içindir ki Dokuz Isik doktrininde “Ilimcilik“ ilkesi oldugu halde basli basina bir ilke olarak “Endüstri Ve Teknikçilik” te yer almistir.

 

  En büyük yatirimin insana yapilan yatirim oldugunu bilen Türkes, “Bilgi Toplumu“ olmanin yolunun bilimsel ve teknolojik gelismelerden geçtigini biliyordu. 1960 ihtilalindan sonra bes buçuk aylik Basbakanlik Müstesarligi döneminde “Türkiye Bilimsel Arastirmalar Kurumu“ (TÜBITAK), “Atom Enerjisi Kurumu“, “Türk Standartlari Enstitüsü “ (TS ), Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü, Türk Kültür Ocaklari gibi milli kuruluslar O’nun eseridir. O, bilgi toplumuna ulasmak için egitilmis insan sayisinin hizla çogalmasi ve bilgi araçlarinin yaygin olarak kullanilmasinin geregine inaniyordu.”

Hak, Hakikat Yolu Allah Yolu’na Çagirmisti

Türk milletini hak yoluna, hakikat yoluna çagiran ve hareketin adini “Yeniden maneviyata dönüs olarak“ ilan eden Alparslan Türkes, medeniyetlerin para ile degil, ilimle, imanla, ahlakla kurulduguna ve medeniyetlerin parasizliktan degil;  ilimsizlik, imansizlik ve ahlaksizliktan çöktügüne dikkat çekmis ve Türk milletini Allah yoluna çagirmistir:

 “Türk Milliyetçiligi ne demektir? Türk Milliyetçiligi, Türk Milletine karsi beslenen derin sevgi, baglilik duygusunun, müsterek bir tarih ve müsterek hedeflere yönelme suurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiligi insani duygularla beslenen bir anlayistir.

Türk Milliyetçiligi kin ve garazi esas almayan, sevgiyi esas alan bir düsünce tarzidir. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanini sevmek ve milletinin tehlikelere karsi korunmasi için her fedakârligi göze almak duygusu ve düsüncesidir(Türkes, 1978, s.88). Bunu da su sekilde özetlemistir.

"Her sey Türk Milleti için, Türk Milleti ile beraber ve Türk Milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk Milletine baglilik, sevgi ve Türkiye Devletine sadakat ve hizmettir" (Türkes, 1978, s.16).

9 Isik kitabinin 59 sayfasinda da irkçiliga siddetle karsi oldugunu söyle söylemektedir:

“Türkçülük, milliyetçilik anlayisimiz; manevi suurlanmaya dayanir.

Bu temel üzerinde Türklük suuruna erismis, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür.

Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapik ölçülere özellikle mezhepçilige, cografyaciliga, laboratuar irkçiligina inanmiyoruz.

Baska milletleri küçük gören, dünya barisini tehlikeye koyan antropolojik irkçilik Türk Milliyetçilik ülküsünün disindadir.

Milliyetçilik anlayisimiz, maneviyatçi, akilci, demokratik, çagdas bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler irkçiliginin komünist irkçilinin, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist irkçiligin karsisindayiz (Türkes, 1978, s.59).

 Milliyetçilik, Türkçülük anlayisini Türkes, manevi suurlanmaya dayandirmakta ve maneviyatçiliga büyük önem vermektedir (Türkes, 1975,s. 2.).

Gücümüzü Islâmiyet’ten Aldik ve Almaya Devam Edecegiz

 Türkes, Türk Milleti’nin güç kaynagini, bin yildan beri kabul edip benimsedigi ve bayraktarligini yaptigi Islam Dini’nde görmektedir.

Türk Milleti’ni meydana getiren fertlerin yasama felsefesine ve ahlâk görüsüne Islam’in yön verdigini, Islam’in hakiki çehresi ve yüksek prensipleriyle ele alinmasinin, Türklüge yeni bir güç ve hiz verecegini vurgulamaktadir.

Türklükle Islami birbirine zit veya düsman görmenin Türk Milliyetçiligi ve Islam için zararli olduguna dikkat çekmekte; ikisini birbirinin karsisina çikaran insanlarin ya bilgisiz ya gaflet içinde veya Türk Milleti’ni yikmak isteyen kötü emellerin hizmetçisi olduklarini belirtmektedir (Türkes, 1975, s.  34; Türkes, 1978, s 180).

            Medeniyetler Para Ile Degil Ilim ve Ahlakla Kurulur.

             O, Islam dininin Türk Milleti için önemini her vesileyle ortaya koymakta, Türk Medeniyeti’ndeki yerine dikkat çekmektedir. Selçuklularda oldugu gibi Osmanli Devleti’nin kurulus ve yayilis felsefesinin Türk Milleti’nin hasletleriyle Islam’in faziletine dayandigini belirtmektedir

(Türkes, Temel Görüsler, 39.). Bu görüsle O, Islam’in hem Selçuklu Medeniyeti’nde, hem de Osmanli Devleti’nin temel felsefesinde Islam’in önemli yerini vurgulamis olmaktadir. O’na göre; medeniyetler para ile degil, ilimle, imanla, ahlakla kurulmakta; medeniyetler parasizliktan degil ilimsizlik, imansizlik ve ahlaksizliktan çökmektedir (Türkes, 1975, s. 1, 7, Türkes, 1978, s. 184.).

            Türkes, Türkiye’nin içinde bulundugu bunalimin sebeplerinin basinda ahlaki buhrani ve toplumu saran manevi boslugu görmekte; Türk Milleti’ni bu bosluktan kurtarmak için nesillerin manevi yönden güçlendirilmesi gerektigi üzerinde durmaktadir (Türkes, 1975, s. 118-120, 129-130).

            Türklük Ile Islâmiyet Et Ile Tirnak Misâli Birlesmistir

            Türkes, dinin istismarina ve politikaya alet edilmesine siddetle karsiydi. O, riyadan ve mürailikten uzak kalarak ibadetlerini yapan; inandigi gibi yasayan samimi bir Müslüman di. O'nun Islam'i samimi bir sekilde ve ihlasla yasama biçimi hepimize örnek olmalidir. Kalkinmanin manevi temelini, iman ve ahlaka baglamakta ve buna siyaset araci olarak degil, samimi olarak inandigini söyle belirtmektedir:

             "Türklük gurur ve suuru Islam ahlak ve faziletine, oy toplama endisesi ve siyaset riyakârliginin üstünde kalarak samimiyetle bagliyiz. Türklük gurur ve suuru ile Islam ahlak ve fazileti, milletimizi meydana getiren manevi unsurlarin tam ve ahenk içinde birlesmesidir. Maddi kalkinmamiz ancak böyle bir yüce temel üzerinde yükselirse bir mana tasir, bir deger kazanir, milliyetsiz bir yükselmenin, ahlaksiz bir kalkinmanin imkâni yoktur... Pek az olmakla birlikte, bazi kimselerin milliyetçilikle Islamiyeti çatistirmaga çalistiklarini görmekteyiz.
Böyle bir tutum yanlistir, abestir, cahilliktir, suurlu bir sekilde yapiliyorsa ihanettir, nifaktir. Mücadele farkli, hatta birbirine düsman mefkûreler arasinda olur. Hâlbuki Türklükle Islamiyet bin yildan beri ayni mukaddes potada kaynasmis, etle tirnak misali ayrilmasi imkânsiz bir hale gelmistir. Türk Milleti, Müslüman olmakla içtimai nizamin ve dini hayatin en yüce degerlerini kazanmis ve Islam, Türk Milleti ile emsalsiz yigitlik ve iman askina sahip bir mücahit bulmustur... "Türk müsün, Müslüman misin?" gibi sorular cehaletten ileri geliyorsa aptalcadir. Aksi takdirde haincedir. Milliyetçiligi reddeden bir "dincilik" anlayisi ve Islamiyet’e düsman bir milliyetçilik anlayisi bize yabancidir, bizim disimizdadir" diyordu  (Türkes, 1975, s. 179-180).

            Çagrimiz Islam Ile Dirilisedir  

1980 öncesindeki “Çagrimiz Islâm’da dirilisedir, Kanimiz aksa da zafer Islâm’in, Islâm’in bayragi kanlarimizla yükseliyor” gibi sloganlarimiz Türkes’te asagidaki sekliyle kendisini bulmustur:

            "Ben, Türk Milleti’ni, sokaklarda ispanak fiyatina satilan demokrasiye, rüsvet ve hile ile çignenen, çignetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir hürriyete, tefecilige, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapiya çagirmiyorum. Türklük gurur ve suuruna, Islam ahlak ve faziletine, yoksullukla savasa, adalette yarisa, birlige, kardeslige, kisacasi Hak yolu, hakikat yolu, Allah Yolu’na Çagiriyorum. Hareketin adini isteyenlere açikça ilan ediyorum: Yeniden Maneviyata Dönüs " (Türkes, 1978,s. 187). Yolumuz hak ve hakikat yoludur. Bu ülkede teknik üniversitelerin, fen fakültelerinin labarotuvarlari ile yüksek ilâhiyat akademilerinin koridorlari birlestirilmelidir (Türkes, 1978, s.188).

Allah’in Rasûlü Önderimizdir

 Türkes, Dokuz Isik adli eserinde “Ahlakçilik” ilkesini açiklarken bölümün basina Ahzab suresi 21. Ayetin mealini ve Peygamber Efendimize ait bir hadisi serifi koymustur:

  “Andolsun ki Allah’i(n rizasini) ve âhiret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’i çokça ananlar için Allah’in Resûlü’nde, sizin için, pek güzel bir örnek vardir” (Ahzab,33/ 21).

 “Ben yüksek ahlaki tamamlamak için gönderildim” (hadisi serif).

 Bu ayeti kerime ve hadisi serif Türkes’in din ve ahlak anlayisini net bir sekilde açiklamaya yetmektedir.

            Allah’in gönderdigi din olan Islam Hz. Âdem ile baslamis, Hz. Muhammed ile kemale ermistir. Tevhid dininin (Islam’in) son halkasini Hz. Muhammed (s.) teskil etmektedir. Tevhid kelimesinin ikinci bölümü, Hz. Muhammed’in (s.) Allah’in rasûlü-elçisi olduguna iman etmektir. Bu inanç, bizi peygamberin örnek ve önderliginin kabulüne götürür.

Güzel dinimizin iki temel kaynagi vardir. Bunlar Yüce kitabimiz Kur’ân-i Kerîm ve Peygamber Efendimizin sünnetidir.

 Ashâb–i kirâm, Islâm dinini, Kur’ân-i Kerîm, Hz. Peygamber’in sahsi ve onun sözlü veya fiilî teblig ve tâlimâti demek olan sünnetinden meydana gelen bir bütün olarak tanimistir.

 Hz. Peygamber’in vefatindan sonra Islâm dini, Kitap ve Sünnet’in ortaya koydugu esaslar çerçevesinde anlasilmis ve yasanmistir.

            Allah’in Resûlü Muhammed (sas.), Kur’an’i yasama örnegi ve onun muallimidir. O’nun hayati ve sünneti bilinmeden Kur’an gayesine uygun anlasilmaz. Allah’i sevmek ve O’nun hosnutlugunu kazanmak için de kimseyi degil, ancak prensip olarak O’nu örnek almak Kur’an ifadesidir (Al-i Imran,3/31). O’nun hayati ve sahih sünneti ortada iken, baskalarini öne çikarmak veya O’nu devre disi birakarak, Allah ile Resûlü’nün ve kullarinin arasini açmak, “Peygamber’in görevi yalniz Kur’an’i getirmektir” demek, Allah’a ve Kur’an’a münafikça inanmak anlamina gelmektedir.) [bk.Nisa, 4/80]

            Hz. Peygamber Allah’in kulu, elçisi ve Islâm dininin temsilcisidir. Ahlâki Kur’an’dir. Allah’a inananlar için, dünya ve âhiret islerinin tümünde en güzel örnek odur (Ahzab,33/21). Söyledikleri ve yaptiklari Allah’in gözetimi ve izni altindadir. Kur’an’in örnek uygulayicisi odur. Kendisinin buyruklari da Kur’an’in ruhuna uygun olup yalniz kendi zamaniyla kayitli degil, bütün zamanlarda geçerlidir.

Çünkü ona Kur’an’i açiklama yetkisi verilmis (Nahl,16/44) ve hikmet ögretilmistir. Saglam kaynaklardan gelmis hadislerine itibar etmeyip yalniz Kur’an’a dayandigi iddiasiyla Peygamberi sadece bir araci kabul etmek, kâfirligin ve dinsizligin bir köprüsüdür.

Çünkü hayat dini olan Islâm, Allah’in bildirmesi ve Resûlü’nün açiklama ve uygulamasiyla meydana gelmistir.

Âyette beirtildigi üzere Allah’a itaat ve sevgi, Resûlü’ne, onun hadis ve sünnetine uymakla gerçeklesir. Kim de onlara gönül rahatligiyla teslim olmazsa iman etmis sayilmaz. [bk. Al-i Imran,3/164; Nisa,4/65]

            Türkes’in vurguladigi ahlak, fazilet, adalet Islam’in temel ilkeleridir. "Din güzel ahlaktir" (Bkz. Nisa Suresi, 58.) , "Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim" hadislerinde Hz. Muhammed (s.a.v.) ahlak ve faziletin önemini vurgulamistir. Kur’an’da Allah, emanetleri ehline vermeyi ve insanlar arasinda adaletle hükmetmeyi emretmektedir. (Nisa Suresi, 58) Türkes’in bu tespitleri ve vurguladigi hususlar Islam’in istedigi ve insanlari yerine getirmekle yükümlü kildigi hususlardir. Türkes, 1980 ihtilalindan sonra Sikiyönetim Mahkemesi’ndeki savunmasinda din anlayisini ve inancini ortaya koymaktadir:

            "Elhamdülillah inanmis samimi bir Müslamanim, fanilik hissine asinayim.

Dünyanin bir imtihan yeri oldugunu biliyorum. Su anda burada bulunusumuz da, inaniyorum ki her seyden önce bir kader tecellisidir, ilahi bir imtihandir. Sabir ve sükürle karsiliyor ve bu imtihandan da yüz akiyla çikmayi bize nasip etmesini Cenâb-i Hakk’tan niyaz ediyorum. Rahmet ve sasmaz adalet ümidimiz yalniz Allah’tandir. Ben burada önce Allah’in huzurunda, sonra tarihin ve milletin huzurunda oldugumun husuu, mesuliyet ve vakari içinde konusacagim.

Benim için bir hesap verme bahis konusu ise, o hesabi milletime ve tarihe verecegim.

Türk Milleti’nin vicdaninda tesekkül edecek olan hüküm ve tarih hükmü, mahkemenin hükmünden önde gelir.

Huzur-u Ilahiye yüz akiyla çikmaktan baska hiçbir endiseye gönlümde yer yoktur. Hiç kimsenin merhamet ve insafina sahsen ihtiyacim yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalniz hak ve hakikat naminadir. Yalniz mülkün temeli olan adalet naminadir. Yalniz milletim ve devletim içindir (Türkes, 1994, s.7).

            Türkes’in çagrisi bu gün de geçerli olup, Çagrimiz Islam ile yeniden dirilisedir.

            Tarih Türkes’i Hakli Çikardi

            O’nun en önemli özellilerinden birisi, olaylari önceden kestire bilme-Ileri görüslülük özelligidir. Türk Dünyasi ve Sovyetler birliginin dagilmasi ile ilgili politikalarda her kesimden en az 50 yil ileride olmustur.

Basbugumuzun Türk Dünyasi ve Sovyetlerle ilgili politikalari önceden kestiren ve o dogrultuda politikalar üreten tek lider oldugu “Tarih Türkes’i hakli çikardi” sözleriyle teyit edilmistir. Tarih konusunda Türkes’in hakliligi Ruslarin Ukrayna’yi isgal girisimi ile bir kez daha ortaya çikmistir.

            1944 Türkçülük olaylarinin savcisi Kazim ALÖÇ, ”Rusya’nin çok güçlü oldugunu, Türkiye’nin gücünün zayif olmasi, Türkiye’nin Rusya’nin karsisinda durmasinin mümkün olmadigi, dolayisiyla Turancilik, Türkçülük fikirlerinin zararli oldugunu iddia eder. Basbug: “Ben bu günkü SSCB’den bahsetmiyorum. Elli yil sonra SSCB’nin zayiflayacagini, Türk devletinin güçlenmeyecegini nereden biliyorsunuz” demistir. Türkes 1944’lerden 1990’lari, SSCB’nin dagilacagini görmüstür.

            Merhum Türkes, komünizme, kapitalizme, emperyalizme, yolsuzluga, rüsvete, haksiz kazanca, bölgecilige ve bölücülüge karsi amansiz bir savas açmisti. Türk Milletini bölmek ve parçalamak isteyenler, karsilarinda yikilmaz, yenilmez ve asilmaz bir engel olarak Merhum Türkes’i bulmuslardir. Türkiye’nin iç ve dis düsmani o kadar çoktu ki, Türkes bu düsmanlarin karsisina halkin bir umudu olarak çikmistir.

O, devlete ve millete yönelik tehditler karsisinda “Yavuz bilekli” günlük yasantisinda “Yunus yürekli” bir insandi. O hasin ve sert görünüsünün altinda; yumusak bir kalp sakliydi. O’nun durusu bile dosta güven, düsmana korku salardi.

            Merhum Türkes, 1960 Ihtilali’nin içinde bizzat yer almis, 12 Eylül 1980 ihtilalinin acilarini bizzat hissetmis ve yillarca hapis yatmis bir insan olarak demokrasiyi ve mesuriyeti her zaman savunmus ve.”En kötü demokrasi en iyi dikta rejiminden daha iyidir” demis ve demokrasiyi askiya alan yöntemlere ve askeri müdahalelere sonuna kadar karsi çikmistir.

            Türkes, hosgörülü, uzlasmaci ve uzlastirici, milli menfaatleri parti menfaatlerinden önde tutan siyaset anlayisi ile, demokratik kültürün en güzel örneklerini veren ve her siyasetçi tarafindan örnek alinacak bir siyaset ve devlet adamiydi.

            Alpaslan Türkes, “Türk Ülküsü -Turancilik-Kizilelma” gelenegini Türk siyasi hayatinin ve milletin gündemine yerlestirmeyi hedeflemistir.

Bir bakima, teorinin pratige aktarilmasinin çarelerini aramislardir.

Türkes “ülkü ile Kizilelma arasinda söyle bir baglanti kurmaktadir: “Ülkülerin gerçeklesmesi yolunda bir takim hedefler vardir.

Türk tarihinde bu hedefler her zaman olmustur ve “Kizilelma” sözü ile ifade edilmistir. Kizilelma, ülkü yolunda kat edilmesi gereken mesafeyi, alinmasi gereken hedefi gösterir. Ülküler bir insanin ömrü içinde gerçeklesmeyebilir. Fakat milletin hayati içinde bu hedeflere varilabilir” (Türkes,1978, 146).

            Iste ruhunda Kizilelma’yi kristallestirerek yasayan Türk Milletinin bu yüzden temel karakterinin “disa dönük” olmasi ve “cihan devleti” arayisi oldugu (Türkes 2000: 165) tespitinden hareketle “Türk Birligi” fikrini öne çikaran Alpaslan Türkes, bu yolda macera aramak yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin varlik ve dirliginin öncelenmesi gerektigini özellikle vurgulamaktadir:

            “Türkiye’nin bugünkü sinirlari disinda kalan ve diger Türklerle ilgilenmek ve onlarin iyiligi için, kurtulus ve selameti için elinden geleni yapmaya çalismak Türk milliyetçiliginin kutlu bir vazifesidir. Ancak bu vazifenin yapilmasinda ön bir sart bulundugunu hiçbir Türk asla hatirdan çikarmamalidir.

Bu da Türkiye disindaki Türkler için yapilacak yardim ve hizmetlerin Türkiye Cumhuriyetine hiçbir zarar vermeden yapilmasi sartidir

. Türklügün, biricik bagimsiz devleti ve Türkçülük ülküsünün dayanagi olan Türkiye Cumhuriyetini her çesit zarardan korumak, Türk milliyetçiliginin temel ilkesidir” (Türkes 1978: 91).

            RUSLARLA ÇARPISMAMIZ KAÇINILMAZ BIR KADERDIR

Türkes, Rusya’ya ve Rus Çari Deli Petro’nun “Sicak denizlere inmek” konusundaki vasiyetine dikkat çekerek; “Rusya, Çarlik devrinde, dünya hâkimiyetini kurmak, sicak deniz ve iklimlere sahip olabilmek için kendisine ülke ve milliyetiyle büyük bir engel olan Türkleri ortadan kaldirmak amaciyla, bize 13 defa savas ilan etmistir. Dünya hâkimiyetini kurmak, Türkiye’yi ortadan kaldirmak amaci, 1917 komünist ihtilalindan sonra da, Sovyet hükümetleri tarafindan takip edilmis, 1945’de ülkemizden toprak (Kars, Ardahan, Marmara Bogazlarinda üs) istendigi gibi, Ankara’da kendisine dost ve güvenilir bir hükümet de istenmistir  (Türkes, 1978, s. 130-131) diyerek gelecek nesilleri Rus tehlikesine karsi uyarmistir.

            Bölgemizde Rusya ile yasanmis, halen yasanmakta ve gelecekte de yasanacak olan mücadeleye dikkat çeken Türkes bu konuda tarihi uyarisini söyle yapmaktadir:

            “Biz Türk birligi ülküsünü yine sanli bir bayrak gibi göklere yükselterek tasiyoruz.

Bu ülkü her zamandan daha ziyade, bu gün Türk milleti tarafindan daha önemle anlasilmaktadir. Moskoflarla çarpismamiz kaçinilmaz bir kaderdir. Onlarin doymak bilmez hirslari, kendi baslarini yiyecektir. Girisecegimiz savasta onlari mutlaka yenecegiz. Çünkü biz Türklügün ezeli ve ebedi haklari için dögüsecegiz. Çünkü biz “Ya Istiklal Ya Ölüm” parolasi ile çarpisacagiz (Türkes, 1978, s.159).

            Merhum Bilge liderimiz Türkes’in, Rusya konusundaki tespit ve uyarilarindaki hakliligi bu gün Rusya’nin Ukrayna’ya saldirmasi ile bir kez daha ortaya çikmistir. Yarin Rusya’nin ayni sekilde bizden de toprak istemesi ve Türkiye’ye saldirmasi her zaman ihtimal dâhilindedir.

            Biz komsumuz Rusya ile gerek bölge barisi, gerekse dünya barisi ve karsilikli hak ve menfaatlerimiz açisindan çatismadan ve savastan yana degiliz. Baristan ve karsilikli iyi iliskiler kurulmasindan yanayiz.  Bölgemizde iki millet arasinda çikacak her türlü sicak savasin ve mücadelenin iki milletin de zararina olacagina inaniyoruz. Onun için bizim Rusya’ya tavsiyemiz.

Türk Dünyasi arasinda olusturulmak istenen her türlü birlik ve dayanisma girisimlerine saygi duymasi, Türkiye ve Türk Dünyasi ile iyi iliskiler kurmasidir. Fakat bunun yaninda basta Rusya, Fransa, Ingiltere, Yunanistan, ABD ve Çin olmak üzere Türk’e ve Türk Devletlerine düsmanlik güden ve güdecek olan devletlere karsi her zaman hazirlikli olmaliyiz.

            Iktidar Olmayan Hiçbir Fikir Basariya Ulasamaz

            Türk Birligini kurulmasi için her seyden önce basta Türkiye olmak üzere diger Türk devletlerindeki idareci ve iktidarlarin bu fikre inanmasi ve inanan insanlardan olusmasi gerekir.

            Türkiye’de Milli Ülkünün, Türk milliyetçiligi fikrinin ve Milliyetçi Hareketin çesitli hile ve desiselerle ve askeri darbelerle iktidar olmasina engel olunduguna dikkat çeken Türkes, Türk milliyetçiliginin temel meselesinin iktidar olmak oldugunu belirtmistir:

            “Bu gün Türk milliyetçiliginin temel meselesi iktidar olmaktir. Iktidar olmayan hiçbir fikir hedefine ulasamaz. Salonlarda konusulan bir fantezi halinde kalir. Zaten, milletin kaderine yön vermek iddiasinda bulunan fikir sistemlerinin, iktidar olmaktan kaçinmasi, kendi içindeki bir çeliskinin ifadesinden baska bir sey degildir” (Türkes, 1978, s.151).

            Cumhur Ittifaki’nin Temellerini Türkes ve Erbakan Atmisti

            Ülkücülerin merhum lideri Türkes, Peygamber Efendimizin buyurmus olduklari “Birlikte rahmet, ayrilikta azap vardir” hadisi serifini dilinden düsürmez hem Türk milletini hem de ülkücüleri bir ve beraber olmaya çagirir ve ilan ettigi “Gönül Seferberligi” ile MHP çatisi altinda toplanmaya çagirirdi. I. Milliyetçi Cephe ve II. Milliyetçi Cephe hükümetlerinde yer alisi, 1991 yilinda Refah Partisi ve Islahatçi Demokrasi Partisi ile seçim ittifaki yapmasi hep O’nun birlik anlayisinin göstergeleridir.

Türkes, bu günkü Cumhur Ittifaki’nin temellerini merhum Necmeddin Erbakan ile 1991 yilinda atmisti.

            Partiler arasinda ittifak karari alininca görüsmeleri Refah Partisi adina Oguzhan Asiltürk, MÇP adina ise Devlet Bahçeli yürütmüstü.

            ÜLKÜCÜLER MUTLAKA BIRLIK OLMALI

            Türk ve Islam dünyasinin gelecegi, Türkiye’nin birligi, gücü ve kuvveti ile; Türkiye’nin birligi ise Türk milliyetçileri ve Ülkücülerin birligi ile dogrudan alâkalidir.

            Türk milliyetçileri-Ülkücüler her hal ve sartta birlik olmaya mecburdurlar. Bu millî bir görev oldugu kadar ayni zamanda tarihi bir hakikattir. Ülkücülerin birligi demek Türkiye’nin ve Türk dünyasinin birligi ve dirligi demektir. Ülkücüleri bölmeye yönelik her hareketin hedefinde ‘ Türkiye’yi bölmek düsüncesi vardir. Bu gerçekten bir an bile olsa gaflette bulunmak aziz sehitlerimize, Türkiye’nin ve Türk Dünyasi’nin gelecegine ihanettir

. Bunun yaninda Türk Birligi’nin kurulmasi için bütün Türk devletlerindeki idarecilerin ya Türk Milliyetçisi, olmalari ya da Türk Milliyetçilerinin iktidar olmalarindan baska çikar yol yoktur.

 

KAYNAKLAR:

Türkes, A, (1975) Temel Görüsler, Dergâh Yayinlari

Türkes, A. (1978). Dokuz Isik, Istanbul: ÜL-KOR Kitap Evi.

Türkes, A. (1994), Savunma, Istanbul: Hamla Yayinlari.

Türkes, 2018, 9 Isik,

 Sari, I. (2016).  Basbug Alparslan Türkes: Türk Milliyetçilerinin Ölümsüz Lideri, Antalya: Nokta Ekitap Yayinlari.