MUSTAFA TÜRK


KILISENIN ÜZERINE CUMHURIYET



Sene 1965 çatilarda bir metreyi bulan buz sarkiklar. Sokaklarda diz boyunu geçen karlarI. 1907 yilinda yapilmis üç katli evimizin penceresinden seyretmekle geçmisti. Mahallemizde arkadaslarla oyunlar oynayamiyorduk.

Sanki hayat bizim için durmus gibiydi. 
Büyükler bu zorlu sartlar altinda sabahlari disari çikip aksam saatlerinde eve dönüyorlardi.

Üç katli evimizin ikinci katinda küçük bir oturma odamiz vardi ana sokaga bakan.

Onun penceresinden saatlerce disari bakardim soguk kis günlerinde.

Belki de en büyük eglencem sokak saticilariydi.

Onlari izlerken bugünün televizyonlari kadar olmasa da özel bir yerde duran açildigi zaman yesil isik veren radyomuzdan gelen müzikleri sesleri olmustu.

Bir an önce karli buzlu havanin bitmesini bekler olmustum.

Kis bir türlü bitmek bilmiyor uzadikça uzamisti sanki. 
Bu günkü gibi çocuklarin eglenceleri olan ne akilli telefonlar ne televizyonlar ne de bilgisayarlarimiz vardi.

Tek eglencemiz havalarin iyi oldugunda oynadigimiz tahtadan yapilmis futbol sahasi, saklambaç, körebe ya da yakan top gibi oyunlardi. 
Bekledigim bahar havasi yavas yavas gelmisti artik.

Mahallemizde arkadaslarla oynayabiliyordum.

Benden büyükler okula gidiyorlardi. Aslinda okulu da merak ediyordum. Orada ne yapiyorlar farkli oyunlar mi oynuyorlar diye.

Bu merakimi gidermek için bir gün gizliden gizliye Ahmet abimi takip ettim.

Okul evimizin iki sokak altinda. O zamanlar adini bile bilmedigim ama sonradan benim de okulum olacak Namik Kemal ilk okuluna vardim.

Etrafimizda küçüklü büyüklü konak evler ama okul çok farkliydi. Sari boyali bir bina, okulun bahçesine dogru korkarak girdim. Küçük bir bahçesi vardi. O bahçeden asagi dogru merdivenlerden inerek, çok güzel bina dikkati mi çekmisti.

Pencerelerinde farkli renklerle yapilmis camlar muhtesem durusu ile göz kamastiran tas bir bina. Içeriye giren çikan daha çok ablalardi.

Neredeyse hepsinin saçlari örgülü nese dolu tertemiz kiyafetler içerisinde bir kugu gibiydiler. 
Tas binayi çok da merak etmistim çünkü o ana kadar böyle bir bina hiç görmemistim.

Mahallemiz genellikle ahsap ve kerpiçten yapilmis birbirine dayali konak evlerdi.

Komsular birbirine daha samimi ve çok yakin insanlardi.

O güzelim tas binayi geride birakarak hizli adimlarla evimin yolunu tuttum.

Rahmetli canim annemi evin penceresinden bana seslendigini duydum. Sokak kapisindan içeri girip bahçemizin bulundugu alt katimiza yöneldim. Buram buram kokan katmer pisirdigini gördüm. 
O güzelim sesi ve sicakligi ile oglum neredesin diye seslenisi hala kulaklarimda.

Ocagin yani basina koydugu tepsi içerisinde katmer, peynir ve domatesi büyük bir zevkle yedim.

Bahar aylari, yaz derken yagmurlar sonrasinda yeniden zorlu geçen kis aylari baslamisti.

Sikici geçen bir kisin ardindan Hidirlik tepesinde çigdemler toplamaya basladik arkadaslarimla.

Bazen de ulu küllük dedigimiz alanda top oynamayi çok severdik.

Iste o günlerin birinde annem elimi yüzümü yikayip elbiselerimi degistirdikten sonra elimden tutarak beni, aklimdan hiç çikaramadigim renkli camlari bulunan o muhtesem tas binanin yanindaki okula getirdi. Sonra bana dedi ki artik sende abin gibi okula baslayacaksin dedi.

Sevindim çok mutlu oldum. Simsiyah bir önlük giydirmislerdi hiç hosuma gitmedi ama ses bile çikaramadim. Artik okula baslama vakti gelmisti. Ahmet abim önde ben arkada okulun yolunu tuttuk.

Abim ilk okulun son sinifinda ben ise yeni basliyordum. 

Ahmet abimin çok sert yüzü gülmeyen bir ögretmeni vardi çok iyi hatirliyorum.

Benim ögretmenim ismi Müzeyyen diye birisiydi. Çok neseli hayat dolu sevecen çok cana yakin birisi olarak hayatim da çok önemli bir yer kaplar. Yillar sonra müzeyyen ögretmenimi bulmak için çok çalistim ama bulamadim. Namik Kemal Ilk okulu arsivlerini taradim ama yine de bulamadim.

Öldüyse mekâni cennet olsun sag ise onu görmeyi cenabi Allah’im bana nasip etsin insallah. 
Yillar yili kovalamaya baslamis o tas binadan bulunan ablarimiz bizim derslere girmeye baslamislardi.

Aslinda o binanin bir ögretmen okul oldugunu anlattilar bize. Iste o ablalardan birisi olan Servet ögretmenimiz ile çok güzel bir diyalog kurmustuk.

Benim her seyim ile ilgileniyor evine davet ediyor ailesi ile tanistiriyordu. Hiç unutmam ilk evlerine gittigim yer aslinda bu günkü sehrin tam ortasi olan Anitpark yanindaydi.

Oysa o yillar bizler Cumhuriyet ilk okulunun bulundugu yerde oturuyorduk. Servet ögretmenimin evine gitmek ne uzun gelmisti. Iki katli bir bina alt katinda bir dükkân, onun yaninda bir kapidan içeriye dogru girdim, dik tahta merdivenlerden yukari basamaklari geçerek ikinci bir kapi açildi gülen yüzü ile beni içeri aldilar.

Servet ögretmenim bana annesi ve orta okulda okuyan kiz kardesi Fatos ile tanistirdi.

Rüyada gibiydi bu kadar sevildigi mi hiç hatirlamiyorum.

Görmedigim güzellikleri, daha önce hiç tatmadigim lezzetleri aliyordum saatin nasil geçtigini bile hatirlamiyorum. Servet ögretmenim artik eve dönmen lazim ben annenden bu saate kadar izin aldim diyerek beni Bedesten çarsisina kadar getirdigini hatirliyorum.

Servet ögretmenim hayatimda her zaman özel bir yerinin oldugunu söylemek isterim.

Çünkü hayatin baharinda bu dünyadan uçup gitmisti genç yasta.
Çok mutluydum okulumda çünkü birbirimize uyumlu arkadaslarim vardi. Ama bir seyi çok merak ediyordum

Ögretmen okulu olarak kullanilan o tas binayi, kalenin eteginin hemen yaninda bulunan eski bir yapiyi, halk arasinda ‘’ gavur hamami’’ denilen yapinin gizemli yapisini. Merak ettigim bir baska yerde günümün büyük bir bölümünde futbol oynadigim Cumhuriyet ilk okuluydu

. Çünkü Cumhuriyet ilk okulunun bulundugu yerde daha önce farkli bir yapinin oldugunu duymustum. Yillar sonra bunu arastirmistim. Bu yazimin içerisinde kisaca bunlardan bahsetmek isterim.

Aslinda bu yerleri anlatmadan önce o yillarda Afyonkarahisar’da kimler varmis biraz onlardan bahsetmek daha iyi olacak gibi.
1856 Yilinda Islahat Fermani ile azinliklara verilen okul açma izni ile Afyonkarahisar’da 1 erkek, 1 kiz, 1 Protestan olmak üzere ilk okul ile 1 kiz, 2 erkek Ermeni Rüstiyesi açilir.

Çocuklarini burada okutmak istemeyen aileler il disindaki farkli okullara ya da tarihi ünlü okullar arasinda yer alan benim de okudugum Afyon lisesine gönderirlermis.

Yapilan bir arastirmada Afyon lisesi kayitlarinda gözükmektedir. Afyonkarahisar diger Anadolu sehirlerine göre Gayri Müslim’i daha az barindiran bir sehir olarak dikkat çekmesine ragmen o dönemlerde Afyonkarahisar’da 227.659 Türk yasarken, 7.439 Ermeni, 632 Rum vatandasi bulunmaktaymis. Nüfusunun çogunlugunu Türkmen ve Yörüklerden olusmaktadir. Gayri Müslüm olan Polonyali seyyah Simeon’un 1608-1619 bir kitabinda Afyonkarahisar’da yasayan Ermenilerin Ermenice bilmediklerini tam aksine Türkçe konustuklarindan bahseder.

  Afyonkarahisar’da azinliklara karsi 9 Haziran 1915, 8 Subat 1916 tarihleri arasinda baslatilan harekât neticesinde Yunanlilarla is birligi içerisinde bulunan alti bine yakin Ermeni, Rum vatandasi çesitli yollarla yurt disina gitmisler.
Afyonkarahisar Ermenilerinin büyük bir kismi milli mezhepleri Gregoryan kilesine mensup olmalarina ragmen Katolik ve Protestan olanlari da gözükmekte. Afyonkarahisar kalesinin eteginde bulunan Meryem Ana Kilisesinin iki katli olup misafirhane ve okul olarak kullanilmis.

O günlerden günümüze ulasan sadece duvar ve kemerleri var. 
Afyonkarahisar’in bu kilisenin yani sira Ulu caminin güney tarafinda Avrupali ve Amerikali misyonerler tarafindan yaptirilmis bir kilise daha bulunmakta.

Bu kilise 1915 yilindan sonra Askeri hastane ve son olarak Ögretmen Okulu olarak kullanilmistir.

1960 yillarin sonlarinda yikilan kilisenin su an ki yeri okulun bahçesi durumundadir.

Yazimin basinda anlattigim renkli camlari olan o tas binanin burasi oldugunu ve yikilmadan burayi gören bir insan olarak mutluyum.
Ilimizdeki diger önemli bir kilise ise Asagi kilise olarak bu günkü konaklarin bulundugu yer olan Cumhuriyet ilk okulunun bulundugu yer oldugunu daha önce söylemistim.

Hatta satir arasinda sunu da belirtmek isterim arastirmaci degerli bir arkadasima burada eski bir kilisenin var oldugunu duydum dedigimde aldigim cevap bana çok enteresan gelmisti. Kesinlikle böyle bir durum yok demisti.
Bir zamanlar Katolik kilisesi olarak sehrin en güzel yerine yapilmis olan Asagi kilise Cumhuriyetimizin kurulmasindan sonra yikilmis, yerine 1926 yilinda kullanilan okulun insaati baslamis ve 1931 yilinda tamamlanarak Cumhuriyet Ilk okulu verilmis.

O yillari düsünecek olursak farkli bir yaklasim olmus.

Bu kilise ile ilgili o kadar arastirma yapmama ragmen bir tek fotografina ulasamamam benim tek üzüntüm oldu. 
 Aslinda Ermeniler günümüze kadar uzanan en önemlisi halk tarafindan ‘’gavur Hamami ‘’ olarak bilinen Millet hamami dikkat çekmektedir.

Ermeni tarzi ile yapilan bu hamam o yillarda gayri Müslüm kisiler tarafindan yapilmis ve Ermenilere ait birçok binanin harcamalarinin karsilandigi bir vakif olarak göze çarpmaktadir.
Saygi deger güzel okurlarim uzun bir yazi oldu biliyorum ama yasanmisliklari bir kalemde silemiyorsunuz,

yine de bazilarini es geçtim sizleri fazla sikmamak adina. Hayat çok kisa sizde biliyorsunuz bu anlamda yasadiginiz olaylari lütfen küçük küçük not alin ki, sizden sonra gelecek nesillere bir seyler birakin kültürel ve sosyal anlamda.

Her sey gönlünüzce olsun sevgi ve saglikli kalin. Mustafa Türk