MERAL GÜNAY


YER ILE GÖGÜN DIREGI ADALETTIR


Yüce Allah bize adaleti, ihsani/iyiligi emredip (Nisa/58 ve 135) "Ey iman edenler! Allah için adaleti (hakki) ayakta tutan (hâkimler), adalet timsâli sahitler olun. Bir Topluluga duydugunuz kin sizi adaletten ayirmasin… " (Maide suresi 8. Ayet) buyuruyor. Ünlü Selçuklu veziri Nizamül Mülk meshur eseri Siyasetnâme'de: "Bir melik (devlet baskani-Idareci) inkâr ve küfürle (imansizlik ve kâfirlikle) ayakta kalir; Fakat adaletsizlikle ayakta kalamaz" diyor. Asagidaki yasanmis iki tarihi olay devlet ve millet olarak adaletten nasil sastigimizi göstermesi bakimindan ibretle okunmasini gerektiriyor: Istanbul'un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkûmlari serbest birakmisti. Fakat bu mahkûmlarin içinden iki papaz zindandan çikmak istemediklerini söyleyerek disari çikmadilar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptigi zülüm ve iskence karsisinda ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atilmislardi. Onlar da bir daha hapisten çikmamaya yemin etmislerdi. Durum Hazreti Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazlari huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çikmak istemediklerini Hazreti Fatih'e de anlattilar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza söyle hitap etti: — Sizlere söyle bir teklifim var: Sizler Islam adaletinin tatbik edildigi memleketimi geziniz, Müslüman hâkimlerin ve Müslüman halkimin davalarini dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki karariniz geregince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte hakli oldugunu ispat ediniz. Hazreti Fatih'in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmisti. Hemen Padisahtan aldiklari tezkere ile Islam beldelerine seyahate çiktilar. Ilk vardiklari yerlerden biri Bursa idi... Bursa'da söyle bir hadiseyle karsilastilar: Bir Müslüman bir Yahudi’den bir at satin almis, fakat hiçbir kusuru yok diye satilan at hasta imis. Müslüman’in ahirina gelen atin hasta oldugu daha ilk aksamdan anlasilmis. Müslüman sabirsizlikla sabahin olmasini beklemis, sabah olunca da erkenden atini alip kadinin yolunu tutmus. Fakat olacak ya, o saatte de kadi henüz dairesine gelmemis oldugundan bir müddet bekledikten sonra adam kadinin gelmeyecegine hükmederek atini alip ahirina götürmüs. Atini alip götürmüs ama at da o gece ölmüs. Hadiseyi daha sonra ögrenen kadi, ati alan Müslüman’i çagirtip meseleyi su sekilde halletmis: - Siz ilk geldiginizde ben makamimda bulunsa idim, saglam diye satilan ati sahibine iade eder, paranizi alirdim. Fakat ben zamaninda makamimda bulunamadigimdan hadisenin bu sekilde gelismesine mademki ben sebep oldum, atin ölümünden dogan zarari benim ödemem lazim, deyip atin parasini Müslüman’a vermis. Papazlar Islam adaletinin bu derece ince oldugunu görünce parmaklarini isirmislar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karsisinda hayret etmisler. Mahkemeden çikan papazlarin yolu Iznik'e ugramis. Papazlar orada söyle bir mahkeme ile karsilasmislar: Bir Müslüman diger bir Müslüman’dan bir tarla satin alarak ekin zamani tarlayi sürmeye baslar. Kara sabanla tarlayi sürmeye çalisan çiftçinin sabanina biraz sonra agzina kadar dolu bir küp altin takilmaz mi? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altinlari küpüyle tarlayi satin aldigi öbür Müslüman’a götürüp teslim etmek ister; — Kardesim ben senden tarlanin üstünü satin aldim, altini degil. Eger sen tarlanin içinde bu kadar altin oldugunu bilseydin herhalde bu fiyata bana satmazdin. Al su altinlarini, der. Tarlanin ilk sahibi ise daha baska düsünmektedir. O da söyle söyler: — Kardesim yanlis düsünüyorsun. Ben sana tarlayi oldugu gibi, tasi ile topragi ile beraber sattim. Içini de disini da bu satisla beraber sana verdigimden, içinden çikan altinlari almaya hiçbir hakkim yoktur. Bu altinlar senindir diledigini yap, der. Tarlayi alanla satan anlasamayinca mesele kadiya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarini kadinin huzurunda da tekrarlarlar. Kadi, her iki sahsa da çocuklari olup olmadigini sorar. Onlardan birinin kizi birinin de oglunun oldugunu ögrenir ve oglanla kizi nikâhlayarak altini cehiz olarak verir. Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz oldugunu anlayip dogru Istanbul'a Hazreti Fatih'in huzuruna gelirler ve sahit olduklari iki hadiseyi de aynen nakledip söyle derler: Bizler artik inandik ki, bu kadar adalet ve biri birinin hakkina saygi ancak Islam dininde vardir. Böyle bir dinin salikleri baska dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayisiyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme ugramayacagina inanmis bulunuyoruz, derler. Bunca zulmün ve adaletsizligin yasandigi Türkiye’de biz ne yapalim. Kendimize bir zindan bulup çikmamak üzere oraya mi girelim. Ya da zindanlara atilmak pahasina zulme ve zalimlere karsi mi çikalim? Oglu Yazid’i kendisinin yerine veliaht tayin eden Muaviye bu mesele hakkinda Hz. Ahnef’e fikrini sormustu. Hz. Ahnef te Muaviye’ye: "Biz dogruyu söylemek için senden, yalan söylemek için de Allah'tan korkariz ." Demisti yoksa biz de onun gibi mi da vranalim. Evet, bu âlemden nice firavunlar, Yezidler, Hitlerler, Musoliniler, Stalinler geldi geçti. Kara toprak hepsini altina aldi, yedi bitirdi. Unutmayalim ki zulüm ile âbad olanin sonu berbat olur