MERAL GÜNAY


BEN BİR TÜRKÜM DİNİM CİNSİM ULUDUR MERAL GÜNAY

BEN BİR TÜRKÜM DİNİM CİNSİM ULUDUR MERAL GÜNAY



Hüseyin Namık Orhun’un deyişiyle “Türk”, mukaddes soyumuzun ebedi adıdır. Yazarını heyecana garkeden bu ifade bize de heyecan vermelidir. Sadece bu gün yeryüzünde yaşayan Türkler değil, en azından ikibin (bize göre en az on bin) sene öncesine kadar varan bir geçmiş içinde yaşamış bulunan milyonlarca insan (atalarımız) ve bizden sonra yaşayacak olan torunlarımız, hep bu “mukaddes Türk soyuna” dâhildir. Akan bir nehrin suları gibi, zaman suyu içinde gelip geçen ve “ilahi vazifesini” yerine getiren bir soy, bir kavim Kaşgarlı Mahmud’un rivayet ettiği Hadis-i Kudsi’deki ifadeyle (Allah tarafından) Doğuya yerleştirilmiş ve insanlığa adalet götürmek, mazlumu korumak, zalimi ezmek için hizmete çağrılmış bir soy…

 (Eröz M. 1996,Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz, s.163-164)
Soyumuz gibi adımız olan Türk adı da mukaddestir. Çünkü bize Türk adını veren ve  ordum diyenYüce Allah’tır. Kaşgarlı Mahmud’a göre Türklere, Türk adını veren Yüce Allah’tır. O eserinde: “Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzünde ilbay (idareci) kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı, dünya milletlerinin idare yularını onların eline verdi; onları herkese üstün eyledi, kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi” der. (Divan-ü lügat-it Türk Tercümesi cilt: 1, sayfa:3)
Kaşgarlı Mahmud adı geçen eserde, “Bu Allah’ın Türk milletine bütün insanlara karşı lütfettiği bir fazilettir. Çünkü Allah onlara ad vermeyi, kendi üzerine almıştır. Onları; yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz, suyu en güzel ülkelerinde yerleştirmiştir. Onlara “kendi ordum” demiştir. Bundan başka Türklerde beden güzelliği, edâ, büyüklere saygı, sözünde durma, sadelik, kahramanlık, mertlik gibi övülmeye değer sayısız faziletler vardır” demektedir (Divan-ü lügat-it Türk Tercümesi cilt: 1 s.292).
Kaşgarlı Mahmud, Divan-ü lügat-it Türk adlı Türkçe-Arapça lügatinde İbn Ebi’d-Dünyâ’nın Âhirü’z-Zamân hakkında yazılmış olan kitabında Hz. Peygamber’e isnat edilen bir hadise göre Allahuteala’nın “Benim bir ordum vardır, ona Türk adını verdim. 

Onları Doğu’ya yerleştirdim. Bir kavme kızarsam Türkleri onlar üzerine musallat kılarım” buyurduğu bildirilmektedir. 

Dolayısıyla Türklere bizzat Allah’ın isim vermesi, onları en yüce ve yeryüzünde havası en güzel yere yerleştirmesi ve onlara “kendi ordum” demesi Türkler için bir üstünlük olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında “güzellik, tatlılık, edep, büyüklere saygı ve hürmet, ahde vefa, alçakgönüllülük, yiğitlik” gibi sayısız erdeme sahip oluşları da onları değerli kılmaktadır (Kaşgarlı Mahmûd, 2015: 151)
Şair ve halk ozanı Yusuf Akgül’ün deyişiyle, Türk; hem en az onbin yıllık bir kimliğin hem de il'ay-ı kelimetullah uğrunda Haç'a karşı birleşmiş bin yıllık bir terkibin oluşturduğu yüksek bir medeniyetin ortak adı olmuştur...Tarihi kaynaklar Hz. Nuh’u Hz. Âdem’den sonra insanlığın ikinci atası olarak görürler. Hz. Nuh’un Ham, Sam ve Yafes adlı üç oğlu vardır. Bunlardan Yafes aleyhisselam Türklerin atasıdır. Yafes aleyhisselamın 8 oğlundan birisinin adı da Türk’tür (E. G. Bahadır Han, Şecere-i Terakime, Tarihsiz, s. 23; Kafesoğlu,1992, T.D.E.K. s.106; Baykara, T. ( 2002), Genel Türk Tarihi Ansiklopedisi, c. 1; Türklüğün En Eski Zamanları, s.299).
Ebu’lgâzi Bahadır Şecere-i Terâkime adlı eserde Türklerin atası olarak bilinen Yafes aleyhisselam’dan söz ederken, “Yafes’e bazıları peygamber idi demişlerdir” (Ebu’lgazi Bahadır Han. 1973. S. 23) demektedir. Yafes aleyhisselamın babası Hz. Nuh peygamber olduğuna göre, Yafes’in de peygamber olma ihtimali mümkündür.
Hz. Nûh’un üç oğlundan Yâfes’in Türkler’in, Hazarlar’ın, sakālibenin ve Ye’cûc ile Me’cûc’ün atası olduğuna dair bir rivayet yer almaktadır (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 67; Sa‘lebî, s. 61; Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, s. 101). İslâmî kaynaklarda Hâm ve Yâfes’in babalarına karşı davranışları ve Hz. Nûh’un Hâm’a beddua etmesi hakkında bir rivayet mevcuttur; 

Tevrat ve Yahudi kaynaklarında ise bu konu farklı şekilde geçmektedir. Tevrat’a göre tûfan sonrası çadırında çıplak kalan Nûh’u gören oğlu Hâm kardeşlerine haber vermiş, Sâm ile Yâfes bir örtü getirerek geri geri yürüyüp babalarının çıplaklığını örtmüşlerdir (Tekvîn, 9/20-23). İslâm kaynaklarında yer alan rivayetlere göre geminin içinde uyuyamayan Nûh dışarı ciıkıp Sâm’ın göğsüne yaslanarak uyur. Rüzgâr onun örtüsünü uçurur ve Nûh çıplak kalır. Bunun üzerine Sâm ile Yâfes babalarını örterler, Hâm ise yüksek sesle güler ve babasını uyandırır

. Nûh uyanınca: “Sâm’ın neslinden peygamberler, Yâfes’in neslinden krallar ve kahramanlar, Hâm’ın neslinden de siyah köleler çıksın” diye dua etmiştir. (Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, s. 98-99). İslâmî kaynaklara göre Hz. Nûh tûfan sonrası yeryüzünü oğulları arasında paylaştırınca Türkler’in atası olan Yâfes’e Doğu ülkelerini ve Rum diyarını vermiştir. (a.g.e., s. 98; Taberî, Târîḫ, I, 191, 193); (T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, C.43, s.174. Yafes Maddesi)
Kim bilir, belki de Türklerin tarihin en kahraman ve cihangir milleti olması, Türk soyundan dünya hakanlarının çıkması ve Türklerin büyük devletler ve medeniyetler kurması ve cihana hâkim olması Nuh aleyhisselamın bu duası sebebiyledir.
Ramazan Şeşen, 1126 yılında yazılmış bulunan Mücmelü’-t-Tevârîh’te “Türklerin nesebleri ve onların doğu hududunda zikri hakkında” başlıklı bölümden şu bilgileri naklediyor:
“Nuh peygamber Tufan’dan sonra yeryüzünü çocukları arasında paylaştırınca… Ceyhun tarafını, hepsini Yâfes’e verdi. (Yâfes’in) yedi oğlu vardı… İkincisinin adı Türk” idi (Şeşen 1998,İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, s. 30
Kaşgarlı Mahmud’un 1077’de yazdığı Dîvânu Lugâti’t-Türk’e göre “Türkler aslında yirmi boydur

. Bunların hepsi Nuh peygamberin oğlu Yâfes oğlu Türk’e dayanır (Kâşgarlı Mahmud, 2008: 20).
Yâfes, Türkler arasında Olcay Han lakabıyla bilinmektedir. Olcay Han soyundan gelen Kara Han, Oğuz’un babasıdır.
Ayrıca İslam kaynaklarında ayrıntılı şekilde nakledilen İran menşeli Zend Avesta rivayetleri ile İsrail menşeyli Tevrat rivayetlerinde Türk adı aranmış Nuh’un torunu (Yafes’in oğlu) Türk’de (Taberî, Mes’ûdî, İbn’ül-Esîr, İbn Hurdâdbih, Gerdîzî, Kâşgarh Mahmud vb.) veya İran rivayetindeki hükümdar Feridun (Thraetaona)’un oğlu Tûrac veya Tür’da Türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir  (Kafesoğlu, 2003,Türk Milli Kültürü, s. 42).
“Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur”diyen Milli şâirimiz Mehmed Emin Yurdakul’un ifadesiyle; dinimiz gibi soyumuz da uludur.
Ne mutlu Türk olmak şerefine sahip olanlara! Ne mutlu Türk'üm diyene!